20 Şubat 2015 Cuma

SERENAD - ZÜLFÜ LİVANELİ


     Serenad…

     Ne aşkla, ne özlemle okudum bu kitabı bilemezsiniz. Ne gözyaşlarıyla tamamladım.

     2011 yılıydı ve ben üniversiteye gidiyordum. Malum öğrencilik demek parasızlık demekti. Dost Kitapevi’ne her gittiğimde açıp açıp koklardım kitabı. Hatta bir gün Dost’tan çıkarken elime bir broşür tutuşturdular bir açtım Serenad’ın tanıtımı. O bile beni o kadar mutlu etmişti ki hala saklarım o broşürü kitabımın arasında. İki sene sonra alabilmiştim kitabı, 3 Aralık 2013. Hiç unutmam. Böyle sevgiliye kavuşmak gibi bir şeydi.

     Livaneli benim için bambaşkadır. Bütün kitapları öyledir ama Serenad hep başka olacak sanırım benim için. Serenad’ı okurken sanki roman okumuyor da bir film seyrediyormuşsunuz gibi, o kadar çekici bir hikayesi var. Hikayenin ana kahramanları Maya Duran ve Maximilian Wagner, Maya’nın babaannesi ve anneannesinin ilginç hikayesi, Profesör Wagner’in eşi Sevgili Nadia… Tarih boyunca yaşanan acılar, üzüntüler, eziyetler, ırk ayrımları, birbiriyle iç içe geçmiş yaşantılar, gözyaşları… Kitabı bitirdiğimde bir de bu hikayenin gerçek olduğunu öğrendiğimde tamamen bir tutkuyla bağlandım kitaba. O kadar bağlandım ki kemandan çıkan serenadı hayallerimde yaşattım. O hiç duymadığım müzik, kemandan çıkan o ses hayallerimde o kadar güzeldi ki benim için dünyanın en güzel tınısı. 

     Hala “En sevdiğin kitap hangisi?” diye sorsalar göğsümü gere gere 'Serenad' derim.




     Altını çizdiklerimden;


...ve birden gördüm içimden yükselen çığlığı zorlukla bastırdım elimle ağzımı kapattığımı fark ettim. Buradaydı işte elimdeydi sararmış bir nota kağıdına hala solmamış olan çini mürekkeple yazılmıştı ve üstünde şunlar yazıyordu; 

“SERENADE FÜR NADİA”


“Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünden sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri… Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır! Olmayacak duaya amin deme duygusunu yaşıyorum sürekli. ”



“Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor...”



“İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer. Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin...”



“Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi?
Bence hiçbiri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini. Son nefesini içi arzularla, heyecanlarla dolu bir kız olarak verir. Ama değişim yaşar. Hayat o kızı sürekli değiştirir ve bu değişimlerin hiç şaşmayan bir aktörü vardır: Bir erkek.”




“Her zaman olduğu gibi, cehenneme giden yollar yine iyi niyet taşlarıyla döşenmişti.”



“Devlet diye gerçek bir şey yok ki. En tepede kendini devlet sanarak kararlar alan insanların yaşamasına ya da ölmesine karar veren çobanlar var!”



“Bu dünyada nereye gitsen doğanın güzelliği ve insanoğlunun zalimliği karşına çıkıyor.”



"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"


"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."




-Giriş kapısında niye polis var?
-Onlar uzun yıllardır üniversiteleri, üniversitelilerden koruyorlar.



İyi okumalar diliyorum.
Kalbi Selamlar…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder