SERENAD - ZÜLFÜ LİVANELİ
Serenad…
Ne
aşkla, ne özlemle okudum bu kitabı bilemezsiniz. Ne gözyaşlarıyla tamamladım.
2011
yılıydı ve ben üniversiteye gidiyordum. Malum öğrencilik demek parasızlık
demekti. Dost Kitapevi’ne her gittiğimde açıp açıp koklardım kitabı. Hatta bir
gün Dost’tan çıkarken elime bir broşür tutuşturdular bir açtım Serenad’ın
tanıtımı. O bile beni o kadar mutlu etmişti ki hala saklarım o broşürü kitabımın
arasında. İki sene sonra alabilmiştim kitabı, 3 Aralık 2013. Hiç unutmam. Böyle
sevgiliye kavuşmak gibi bir şeydi.
Livaneli
benim için bambaşkadır. Bütün kitapları öyledir ama Serenad hep başka olacak
sanırım benim için. Serenad’ı okurken sanki roman okumuyor da bir film
seyrediyormuşsunuz gibi, o kadar çekici bir hikayesi var. Hikayenin ana
kahramanları Maya Duran ve Maximilian Wagner, Maya’nın babaannesi ve anneannesinin
ilginç hikayesi, Profesör Wagner’in eşi Sevgili Nadia… Tarih boyunca yaşanan
acılar, üzüntüler, eziyetler, ırk ayrımları, birbiriyle iç içe geçmiş
yaşantılar, gözyaşları… Kitabı bitirdiğimde bir de bu hikayenin gerçek olduğunu
öğrendiğimde tamamen bir tutkuyla bağlandım kitaba. O kadar bağlandım ki
kemandan çıkan serenadı hayallerimde yaşattım. O hiç duymadığım müzik, kemandan
çıkan o ses hayallerimde o kadar güzeldi ki benim için dünyanın en güzel
tınısı.
Hala
“En sevdiğin kitap hangisi?” diye sorsalar göğsümü gere gere 'Serenad' derim.
Altını
çizdiklerimden;
...ve
birden gördüm içimden yükselen çığlığı zorlukla bastırdım elimle ağzımı
kapattığımı fark ettim. Buradaydı işte elimdeydi sararmış bir nota kağıdına
hala solmamış olan çini mürekkeple yazılmıştı ve üstünde şunlar yazıyordu;
“SERENADE FÜR NADİA”
“Bir
gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı
karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor
mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünden sözler mi etmeliyim? İşim çok
dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri…
Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi
nasıl anlamaz? Düpedüz sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır! Olmayacak
duaya amin deme duygusunu yaşıyorum sürekli. ”
“Her
insan kendi hayatının başrolünde oynuyor...”
“İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer. Sana hep
ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin...”
“Bir
kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını
doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi?
Bence hiçbiri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla
büyümüş gibi hissetmez kendini. Son nefesini içi arzularla, heyecanlarla dolu
bir kız olarak verir. Ama değişim yaşar. Hayat o kızı sürekli değiştirir ve bu
değişimlerin hiç şaşmayan bir aktörü vardır: Bir erkek.”
“Her
zaman olduğu gibi, cehenneme giden yollar yine iyi niyet taşlarıyla döşenmişti.”
“Devlet diye gerçek bir şey yok ki. En tepede
kendini devlet sanarak kararlar alan insanların yaşamasına ya da ölmesine karar
veren çobanlar var!”
“Bu
dünyada nereye gitsen doğanın güzelliği ve insanoğlunun zalimliği karşına
çıkıyor.”
"Aramızdaki
temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar,
bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir
insan."
-Giriş
kapısında niye polis var?
-Onlar
uzun yıllardır üniversiteleri, üniversitelilerden koruyorlar.
İyi
okumalar diliyorum.
Kalbi
Selamlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder